• 0545 155 22 02
  • info@banukaradagli.com

Atatürk Çocukları adlı bu eser, çocuklarımıza vatan sevgisini, özgürlüğün değerini, Cumhuriyet bilincini ve milli duyguları aşılamayı amaçlayan özel bir yapıt. 

Yazar Semanur Perim, kitapta küçük yaşlarda ülkesini, milletini ve ailesini seven; “dünün küçük Atatürk çocukları”nın — yani idealist ve azimli bireylerin — nasıl büyüyüp bugün başarılı, ilham veren insanlar hâline geldiklerini hikâyelerle anlatıyor. 

“Atatürk’ün izinde filizlenen umutlar…”

“Atatürk Çocukları”, minik okurlar için kaleme alınmış sıcacık bir yolculuk. Bu kitapta; vatanını, özgürlüğünü, Cumhuriyet’i seven; bilinçli, idealist, sorumluluk sahibi bir kuşağın tohumları atan çocuklar anlatılıyor. Küçük yaşlarda yüreğine vatan sevgisi koyan kahramanlarımız, bugün nasıl hayallerine ulaştı — her biri kendi alanında örnek birer birey hâline geldi.

Bu hikâyeler, sadece çocuklara değil; ailelere, öğretmenlere ve tüm büyüklerimize de ilham verecek. Çünkü “gelecek nesiller” diyorsak; onlara böyle güzel değerlerle dokunmak gerek.

Banu Karadağlı'nın yazısı ise şöyle:
 

BANU’NUN ZİRVEYE YÜKSELİŞİ

 Çocukluğun Büyülü Rüyası

Minik Banu, o turuncu topu ilk avuçladığı an, basketbolun büyülü dünyasına kapılmıştı. Onun için her sepet, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yankılanan emrini taşıyordu:
“Ey yükselen yeni nesil! Siz, memleketin geleceğisiniz.”
Bu sözler, Banu’nun ruhuna işleyen, onu durmaksızın ileri iten sarsılmaz bir yemindi. Banu, bu inançla büyüdü.

Sınıfın en parlak zekâlarından biri olduğu kadar, okul takımının da tartışmasız yıldızıydı. Her antrenman, onun için sadece bilek gücü değil, aynı zamanda zihinsel bir gelişim süreciydi.
O, küçük yaşlardan itibaren Avrupa ve Dünya Şampiyonası sahnesinde olmayı düşlerdi. Atatürk’ün spora verdiği değeri her duyduğunda, “Ben de ülkemi o en büyük arenada temsil edeceğim!” diye haykırarak motivasyonunu katlardı.

Bir gece, yatağında uzanırken, kendini dev bir spor salonunun, ışıkların altında, tüm dünyanın alkışladığını hayal etti. O ihtişamlı hayalin tam ortasında, puslu bir silüet belirginleşti: Mustafa Kemal Atatürk.
Atatürk, ona üzerinde hilalin parladığı bir madalyon uzattı. Bu kutsal temas, Banu’nun kaderini mühürledi.

O an, minik Banu kalbine bir söz verdi:
“Bir gün, çok başarılı bir sporcu olup, dünya şampiyonluğunu kazanırken, İstiklâl Marşımız çalındığında, ben tüm dünyaya, ay yıldızlı ve Atatürk’ün ruhuyla dolu şanlı bayrağımız ile selam vereceğim!”


 Zirveye Çıkan Zorlu Yol

Yıllar aktı, minik Banu büyüdü, olgunlaştı ve omuzlarına Millî Takım formasının ağırlığını yükledi. Yıllarca süren zorlu antrenmanlar, annelik ve hayat mücadelesinin ardından, 44 yaşında, bir veteranar şampiyonası için hazırlanıyordu.

“Kızım sakatlanırsın,”
“Ne zorun var?”
eleştirilerini duymuştu. Ama bu sözler, onun için sadece daha güçlü bir kadın olma sebebine dönüştü.

Turnuvaya, kendinden çok genç rakiplerin arasında, inanılmaz bir tempoyla hazırlandı: günde üç antrenman ve her akşam erkek takımlarıyla maç yaparak.
Hedefi sadece iyi oynamaktı; 44 ülkeden gelen antrenörlerin gizli oylamasıyla seçileceğini dahi bilmiyordu. O sadece topa ve kalbine odaklandı.

Mücadele bitti, Banu ülkesine döndü.
Bir sonraki yıl Amerika’daki Dünya Şampiyonası öncesi gelen telefonla hayatının şokunu yaşadı:

“Banu, şu an için ilk üçe kaldın!”
“Ne üçü? Avrupa’nın en iyi üç oyuncusu mu?” diye şaşkınlıkla sordu.

Sonuç açıklandı:
Banu, Avrupa’nın en iyi oyuncusu ve dünyanın da en iyi 2. oyuncusu seçilmişti!
Tek Türk olarak!

“Dünyalar benim oldu, bir hafta şoku atlatamadım,” diye mırıldandı. Rakipleri, kasları kendilerinden farklı olan çok iyi oyunculardı, çoğu benden küçüktü.
Tek Türk olmanın zorluğuyla, İngilizcesi yetersiz olmasına rağmen “tarzanca” konuşarak mücadele ediyordu.


Ay Yıldızlı Selam

Ancak her turnuvada, Zafer’de olduğu gibi, Banu’nun üzerinde bir ışık vardı. Tek Türk olması hemen tanınmasına sebep oluyordu ama asıl sebep başkaydı:
Atatürk’ü seven ve bilenlerin sayısı uluslararası arenada şaşırtıcı derecede fazlaydı!

Çünkü Banu, çocukluğunda verdiği sözü unutmamıştı.
O, her şampiyonaya, tıpkı rüyasındaki gibi, üzerinde Atatürk’ün silüeti ve sözlerinin olduğu Türk bayrağıyla katılıyordu.

Seremoni günü, 6000 sporcu arasından özel olarak seçilip görüntülendiği o an, çocukluk rüyası gerçeğe dönüştü.
Kürsüde dururken, göğsü İstiklâl Marşı’nın gururuyla kabardı.

Bayrağı göğsüne bastırırken, küçük Banu’nun büyük sözünü hatırladı:
O an, tüm dünyaya, ay yıldızlı ve Atatürk’lü bayrağımız ile selam verdi.

Banu’nun uluslararası arenada tanınan bir sporcu olmasındaki en büyük, en yüce ve sarsılmaz ilham kaynağı; Atatürk’ün ona verdiği güçtü.

 

Whatsapp ile görüş